Bu bir tohum hikayesi...

Babamız hayata eczane kalfası olarak atıldı. Vizyoner bir adamdı; eczanelerin zaman içinde ilaç harici ürünler satmaya başladığını görmüş ve bu alanın büyüyeceğini anlamıştı. Bu sektörde kendisinin de bir şeyler yapabileceğine inanarak öncü oldu, bir ıtriyat deposu açmaya karar verdi. Eczanelere kozmetik ürünleri satmaya başladı. Bizim ıtriyat deposundaki farklı kokular içindeki çocukluğumuz, depodaki kozmetik ürünleri arasında gençliğe evrildi.

Depo büyüdü, biz büyüdük. Büyüdüğümüzde ne iş yapacağımız belliydi; çünkü tohumlar atılmıştı bile. Eczanelerde satılabilecek kozmetik ürünleri yapacaktık. Ninelerimizin dağlardan topladığı otlarla yaptığı merhemler ve kremler gibi, doğal ve insan sağlığına önem veren, kimyasal içermeyen ürünler olacaktı. Doğanın bilgeliğine ve iyileştiriciliğine duyduğumuz saygıyla, doğaya ve ekolojiye zarar vermeyen ürünler yaratacaktık. Vegan üretim yapacak ve hiçbir ürünümüzü hayvanlar üzerinde test etmeyecektik.

Bilimi de yanı başımızda tutarak, ürünlerimizi en mükemmel formüllerle yaratmaya özen gösterecektik. Bunun için tohumların atıldığı yere, eczaneye, eczacılara döndük ve formüllerimizi onların bilgisiyle hazırladık. Köklerimizden esinlendiğimiz doğal ürün konsepti ile eczacıların ve kimyagerlerin bilimsel gücüne dayanan ürünler yapacaktık.

Sıra marka adı seçmeye geldiğinde Markazen’i seçtik. 'Zen' doğanın özünü temsil eden hayat ağacıyla bağımızı kursun istedik. Hayat ağacı, kökleriyle toprağa bağlı, dallarıyla gökyüzüne uzanan ve yaşamın döngüsünü simgeleyen güçlü bir sembol. Markazen’de, bu simgeden ilham alarak doğanın bilgeliği ile bilimsel gücün birleştiği ürünlerimizi sembolize etsin istedik. Tıpkı hayat ağacının doğadaki dengeyi sağlaması gibi, biz de doğadan aldığımız gücü sağlıklı ve güvenilir güzellik anlayışına yansıttık.

İşte Markazen böyle bir tohumla başladı ve köklendi.